3 Aralık 2010 Cuma

Şeker Hamurlu Yılbaşı Pastası !

Ta ta ta taammm...

İşte huzurlarınızda yılbaşına özel pastam ...



14 Ekim 2010 Perşembe

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Şeker hayvancıklar :)

Deniz şekerleri :)

"SARI KANARYAM"

Aşık Balina :)

29 Temmuz 2010 Perşembe

love

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Şanslı izleyici :)

Eveeeet... Sorumuzu doğru yanıtlayan çikolata ağacı 'nı tebrik ediyoruz.
Kendisi için hazırladığımız 3 boyutlu Sünger Bob sinema biletini alkışlarla armağan ediyoruz.
İyi seyirler !... :)

30 Haziran 2010 Çarşamba

Deniz kızı - Mermaid


 Deniz kızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip olan efsaneleşmiş düşsel inanışlardır.

Dünya üzerinde birçok kültürde deniz kızları farklı, ama birbirine çok yakın şekillerde betimlenmiştir.Sirenler gibi bazı deniz kızları denizcilere şarkılar söyleyip onları büyülerler, işlerinden alıkoyarlar ve güverteden denize yuvarlanmalarına ya da daha kötüsü geminin batmasına neden olurlar. Diğer hikayelerde ise deniz kızları boğulma tehlikesi geçiren erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir. Aynı zamanda bu erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya da davet ederler. Hans Christian Andersen’in Küçük deniz kızı’nda ise deniz kızlarından bazılarının erkekleri denizin altına doğru çekerken insanların su altında nefes alamadıklarını unuttukları ya da bilmedikleri söylenir.  

Yunan Mitolojisi’ndeki Sirenler ise daha sonraları deniz kızlarıyla bir tutulmuş, hatta bazı dillerde iki yaratık için de aynı sözcük kullanılmıştır. Deniz kızlarına benzeyen diğer mitolojik ve efsanevi deniz yaratıkları ise su perileri (Nemfler gibi) ve başka formlara (Başka hayvanlara ya da diğer efsanevi hayvanlara) bürünebilen hayvanlardır.
Kaynak : wikipedia

Frederic Leighton'ın The Fisherman and the Syren (Balıkçı ve Siren) adlı tablosu c. 1856–1858

Sıcak günlerin tadını çıkarmak isteyenlere ;)

Yaz kahvaltısı

Cumartesi - Pazar kahvaltıları çok özeldir çalışanlar için. Yaz aylarında doğayla içiçe kahvaltı yapmak özellikle çalışanlar için huzur vericidir. Bütün hafta boyunca metropol şehirin verdiği yorgunluktan en iyi dinlenerek ve sıkı bir kahvaltı ile kurtuluruz.                                                                                      
      İşte sizlere İstanbul'daki en kaliteli 3 kahvaltı mekanı:

FOUR SEASONS BOSPHORUS
Türk, Amerikan continental

Sakız sardunyalar ve ortancalar arasında, Beşiktaş’ın Boğaz manzarası eşliğinde Four Seasons’ta keyifli bir kahvaltı ile güne başlayabilirsiniz. Dışarıdan gelen konuklar için kahvaltı, 6.00-11.00 arasında. Hafta sonu, özellikle pazar günleri, yoğun olduğundan rezervasyon gerekiyor. Türk, Amerikan, continental kahvaltının yanı sıra sağlıklı kahvaltı da bulunmakta. İster açık büfeden, isterseniz set mönü olarak alabilirsiniz. Çay, kahve ve meşrubat ikramları sınırsız. Kapalı ve açık iki ayrı mekânı var. Kahvaltı fiyatları 45-55 lira arasında. Tel: (212) 381 40 00

MANGERİE
Gece yarısı kahvaltısı

Bebek’ten Boğaz manzaralı bir mekân daha. Mangerie’de kahvaltı keyfi 8.00’de başlayıp 23.00’e kadar sürüyor. Kahvaltı tabağı 30 lira. Ekstra istekler yapılabiliyor. Yumurta çeşitlerinden tost çeşitlerine ve pancake ile reçel alternatiflerine kadar birçok lezzet bulabilirsiniz. Müdavimleri kahvaltıda en çok Mangerie kahvaltı ve pancake tercih ediyor. Tel: (212)263 51 99.


ÇIRAĞAN SARAYI KEMPİNSKİ
200 çeşit var

Kahvaltı servisi Laledan Restoran’da. Yaz aylarında terası tercih edecekler, rezervasyon yaptırmalı. Her gün 7.00-11.00 arası, 200 çeşit organik ürünün olduğu açık büfe kahvaltı var. Kişi başı 48 euro. Tel:(212)326 46 46


7 Haziran 2010 Pazartesi

bazen karışır....


Bugün hayatımdan sanki 10yıl geçmiş gibi fakat sanki hala 20yıl öncesinde gibiyim. Hani savaşlar ülkelerin gelişmesini engeller veya gerileme dönemi yaşatır ya aynen onun gibi. Bende savaştan çıkmış bir ülke gibi yorgun, huzursuz, 4 bir yanımın düşmanlar tarafından kuşatıldığını hissediyorum. Halkım bütün salgın hastalıklara kapılmış sanki can çekişiyor. Diğer bütün ülkelerden elini eteğini çekmiş, ne olacağını hatta ne olduğunu bile bilemeden şaşkın bir bekleyiş yaşıyorum. Susmak her zaman kötü mü? Susan taraf her zaman mı haksız? Hak savunmak, hakkın olanı savunmak mıdır? Kime hak olan kime haksızlık? Kimin doğruları en doğru? Kimin yanlışları gerçekten suç? Suçunun bedeli, cezasının sınırı ne?

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Emir & Demir (civcivi)

Emir paşa bir gün annesiyle pazara gider ve duyduğu cikcik seslerini takip etmeye başlar. Takibinin sonunda severek (sıkarak) boğası gelen civcivlerle tanışır. Dayanamaz, çocuktur, annesinden onun da bir civcivi olması için bir istekte bulunur ; "annee, cici, anneeee cici...." annesi sorar; "kaç tane alıyım?" Emir; "3" (çünkü, bildiği tek sayı 3'tür :) Daha evvel teyzelerinin; "Emir kaç yaşındasın? Emir saat kaç? Emir kaç kere bisiklete bindin?" tarzındaki soruları hep; "3" olarak yanıtlamıştı. Başka bir cevap beklenmesi kırmızı kar yağmasını beklemek gibi mucize olurdu... Emir artık büyük bir sorumluluk almış ve onların her isteğiyle bizzat kendisi ilgileniyordu; "Ciciii mama?, cici meme?" Gel zaman git zaman toplam 3' hafta içinde iki civcivini kaybettik. Emir "teze 3?" diye sorduğu soruya ise; "Emir ikisi uçtu, Demir seni çok sevio o uçmadı, bak!" diye kandırmak durumunda kaldık... (çocukları kandırmak kötü bişi ama yapacak bişi yoktu ne yazık kii...)
İşte Emir & Demir'in son halleri......... ;)

28 Şubat 2010 Pazar

Çam kurabiyeler

Yeğenim Emir'in 1haftalığına misafir olarak gelmesi şerefine hazırladığım çam kurabiyeler :) TARİFİ
Kurabiye canavarı bonibonu da çok sevdiği için tepsimizi bonibonla süsledik :)
Afiyet olsun Teyzesinin BaLı :)






23 Şubat 2010 Salı

Gölge etme başka ihsan istemez

Gölge etme başka ihsan istemez.. Tam da iş ortamlarına layık bir söz etmiş sevgili düşünür Diyojen :) Neden iş yerlerinde bu kadar kıskançlık, baskı, mobbing (ki kendisinden nefret ederim), psiko-terör, nefret, kavga, hırs, ihtiras var ki.. (biraz abarttım sanırım) :P
Tamam bu saydığım şartlar dışında iyi, hoş, güllük gülistanlık çalışma ortamları da vardır.. (ben henüz görememiş olsam da vardır heralde diye umud ediyorum.) Herşeye rağmen var işte bir negatiflik var. Sabah 8:00 akşam 18:00 arası çalıştığı yetmiyormuş gibi birde insanların seni çekemezliğiyle uğraş.
Olacak iş değil.
Elbette rekabet başarı getirir. Fakaaat.. Başarının gerçek sırrı takım çalışması değil midir? Uyum, birlik, beraberlik, iş yerini yaşanır ve çalışır bir hale dönüştürmek(?) (nerdeee?)


Hazır işyerindeki duygusal kuşatmadan bahsetmişken, insanı attan indirip eşeğe bindiren, insana değer verilmeyen çalışma ortamından uzaklaşan sevgili çoook sevgili arkadaşım Tuğba'ya hoşçakal, güle güle, yolun açık olsun, kendine iyi bak, yeni yerler yeni umutlar, bol başarı, bol kazanç, kariyerinde zirve yapma temennilerimi sunuyorum.. Ve yanaklarından kocaman öpüyorum..

Dua etmeden de geçemicem.
Allah herkese nasip etsin :P

Leyya'dan Hediyeler


Duyduk duymadık demeyin !
Bloğunda 5.yılını devirmenin keyfini yaşayan sevgili leyya'nın blogculara birbirinden güzel çanta hediyeleri vaaaaar !
Çekilişe bende katıldım, hedefim yandaki çanta :)
Hadi sizde tıklayın ;) leyya-craftmania

22 Şubat 2010 Pazartesi

2.Mim: Hadi anlat bakalım

Sevgili Öykü'nün bloğunda kendini anlattığı mimi okuyunca keyifli fakat zor bi iş olduğunu farkettim. Okuyan herkesin mimlendiğini görünce bende kendimden birşeyler yazmak istedim.
*
Sandığım kadar kolay olmadı kendimi anlatmak. En iyi biz tanıyoruz kendimizi halbuki yine de insan kendini anlatırken ne kadar zorlanıyormuş cidden..
Madem kendini anlatmak zordur dedik..
*
1. Maddem hemen kafamda belirdi. Kendimi anlatmakta zorlanırım. Yanlış anlaşılmasın, kendimi ifade edebilirim. Ama biri bana kalkıp sende çok rahatsın, vurdumduymazsın, şöylesin, böylesin deyince bende bi acabaaa mı oluşuyor durduk yerde.. Kendimi tanıdığım halde bana göre sorumlu davrandığım (önemsiz konularda buna dahil) olaylar çevremdeki bazı insanlara göre yapılmaması gerekli şeyler olabiliyor.
*
Örnek veriyorum hemen..
-"Nurgül dün gece aradım aradım seni ulaşamadım, ya önemli bişiy olsa ya hasta olsam ya başıma bi hal gelse (Allah korusun) sana nasıl ulaşıcam?"
*
Bende ki cevap direkt şu olur:
-"Ee uyuyordum.."
*
Yani iş öyle bir hal alıyor ki bazen ya ben nasıl bir insanım neden kapattım şu telefonu, hatta ben neden uyuyorum ki off lanet olsun cep telefonunu icat edene.. diye söylenirken buluyorum kendimi :)
İşte bu huyuma kızıyorum, karşımdaki o kadar emin olunca bende ya evet ya doğru diyorsun valla haklısın ne diyim ki falan oluyorum.
*

2. İnsanları çok seviyorum, hümanistim herkesi kendim gibi görüyorum.
Bu huyum hem güzel hem de beni bazen olumsuz etkileyebiliyor. Kimse için kötü düşünemiyorum. Empati yeteneğim doruklarda ve karşıma anlayışsız biri çıktığı zaman kırılıyorum. Ben onun hakkında böyle düşünürken (vardır elbet bi sebebi) onun beni anlamaması beni çileden çıkarıyor.
*
İnsanları fazlasıyla anlamak bazen kafamı karıştırıyor. Orhan abimiz diyor ya hani "bence sende haklısın" bunu ben hep yapıyorum.. Hayatı olduğu gibi kabul ediyorum.
*
Çocuk ruhluyum, çabuk ağlarım, kolay affederim, hemen unuturum :) evet, çok unutkanım :)
*
Pozitif insanlarla sohbet etmeyi çoook severim..
Papatyayı, kelebeği, doğayı, hayvanları, gezmeyi, gülmeyi, örgü örmeyi, resim çizmeyi, dert dinlemeyi, efkarlanmayı, şarkı söylemeyi, çiçek sulamayı, ütü yapmayı, topuklu ayakkabıyı, sarıyı, çikolatayı, pudra şekerli kürt böreğini, o pudra şekerlerini üstüme dökmeyi, kısacası hayatı ciddiye almamayı seviyorum.
*
*
*
3. En en ennn büyük fobim; aslan, kaplan, jaguar kısaca kedigillerin hepsi... Bu fobimden kurtulmak için kaplanlı yüzükler mi takmadım, kaplanlı t-shirt mü giymedim, kaplan temalı ne varsa odamda yer mi açmadım.. neler neler.. yine de kurtulamadım :( En az 50kez rüyamda bir kaplan tarafından koşturulduğumu, evet bana ulaşmak için dörtnala koştuğunu gördüm.. !
Neyse hızlıca geçelim...
(Kelebek kaplan olarak biraz sevimli hale getirmeye çalıştım ama yok yok olmuyor işte)
*
*
*
*
4. Neşeliyim, eğlenmeyi ve eğlendirmeyi severim...
Komik bir fıkra öğrenince veya komik bir olay yaşadığımda bunu herkesle paylaşırım..
*
*
*
*
5. Melankolik tarafımda yok değil.
Çok üzgün olduğumda susarım, sessizleşirim. Sessizliğim hiç bir zaman hayra alamet olmadı. Böyle içimi bi sıkıntı basar. Bundan kurtulmanın tek yolu dua etmek diye düşünürüm. Bol bol dua etmek, şükretmek beni rahatlatır..
Kahkaha kadar, gözyaşının da insanlar için olduğunu unutmam..
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
6. Durumum ne olursa olsun gülmek için her zaman bir neden bulurum...
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
7. İstanbul'a aşığımmmmmmm..
Seviyoruuuum taşını toprağını, yeşilini, mavisini :)
*
Göğsüme bir İstanbul çiziyorum.
Başparmağımla kelebek biçminde
Çocukmuşum gibi aynanın önünde
Yüzümü saçlarımı okşuyorum

Kadıköy'den herhangi bi deniz
Tenha bi tramvay Şişli'den
Samatya'dan belki Sultanahmet'ten
İncir ağaçları anımsıyorum


Göğsüme bir İstanbul çiziyorum
Başparmağımla kelebek biçminde
Biraz umutsuzum biraz yorgun işte
En çok gözlerimi seviyorum
Ataol Behramoğlu
*
8. Günbatımını izlemek bendeki bütün negatifliği alır götürür.. Her biten gün gelecek yepyeni, pırıl pırıl günlerin habercisidir.
*
*
*
*
*
*
*
*
Not: Okuyan herkes mimlenmiştir ! :)

19 Şubat 2010 Cuma

Benim Dengemi Bozmayınız

Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne?
Benim dengemi bozmayınız
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokakta yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne?
Benim dengemi bozmayınız
Aşkımda değişebilir gerçeklerimde
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam Dünya'ya göre
Ama sizin adınız ne?
Benim dengemi bozmayınız...
Sezen AKSU

Mantık - His

Yeryüzünde bir çok insan bu ikileme düşer.

Mantık mı, his mi daha önemli?

Ben her zaman hissiyatımı kullanmışımdır. Mekanik değilim ki, analiz edip, ölçüp, tartıp, biçip karar vereyim. Dünya'ya bir kere geliyorum, elbette ki hislerime önem vermeliyim. Yoksa yaşanan hayat benim olmaktan çıkar, düzene ayak uydurmuş bir zavallı olurum. İçimdeki bastırılmış kişiliğim gün gelir hesap sormaz mı bana; Nedir bu halin? diye...
Canımın canı yandığında doya doya üzülemiyorsam, özlediğimde saramıyorsam, mutlu çift gördüğümde kafamı çeviriyorsam, geçmişe saplanıp geleceğe umutla, korkusuz, cesur bakamıyorsam, aşkıma sahip çıkamayıp hep başkaları için kalbimin yerinde taş taşıyorsam, içinde kelebekler uçuşan kalbime zehirli gaz bombası yolluyorsam, koşmak yerine ağır yürüyorsam, zıplamak yerine büyüdüm ben diyorsam, aramak yerine gurur yapıyorsam, AN'ı yaşamak varken erteliyorsam, affetmek yerine sırt dönüyorsam, sevdiceğimle ağaç gölgesinde sohbet etmek varken yatağımdan çıkmıyorsam, en büyük kötülüğü aslında kendime yaptığımı hala anlamıyorsam, içimdeki duyguları dolu dizgin yaşamak dururken zipleyip saklıyorsam, nedeni ne olursa olsun yaşamı gerçekten yaşayamıyorsam ben gerçekten var mıyım ya da ben gerçekten tam mıyım?
*
Yapmak isteyipte yapamıyor musun?
Yoksa yapmak istemiyor musun?
Bu ikisini iyi ayırt etmek gerek. Aralarında uçurum kadar fark var.
*
Beyin ölümü gerçekleşmiş bir hasta yaşamaya devam eder, ama kalbi duran biri için bunu söylemek mümkün olmaz. Beyin ile kalbin önemi bundan daha basit bir mantıkla karşılaştırılamaz. Ruhsuz deriz ya hani, işte gün olur benliğimizden vazgeçeriz, kimliğimizi tanıyamayız, ruhumuz aslında beynimizin esiri olmuştur. İçimizde yaşattığımız yabancıya aittir artık hayatımız. Ne yaşamaktan keyif alırız, ne ölmekten... Öyle ot gibi yaşar, sonbahar gelince de kurur gideriz...
Gönlümden geçenler..
sufi-saja'dan esinlendim.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Aşk kurabiyeleri

Ta ta ta taa...

14 Şubat sevgililer günü temasına uygun hazırladığım bu aşk kurabiyelerimi huzurlarınıza sunmaktan onur duyarım ! :)


Her güç sabır ile zaman birleştirilerek sağlanır. (Balzac)
Düşüncelerini ne güzel kaleme dökmüş Fransız yazar Balzac. Aşk ülkesinde yaşamasıyla ilgili değildir sanırım. Zaten aşkın ülkesi olmaz ki, iki aşık bir ülkeyi birlikte kurar. Bu da benim sözüm olsun :) Lafı daha fazla uzatmadan kısaca şunu söylemek istiyorum. Aşkla, sevgiyle, emekle, sabırla yapılan herşey güzeldir.

Ünlü Fransız şarkıcısı Gerorges Mostaki'den çok sevdiğim bir parçası olan Le meteque' yi de günün anlam ve önemine istinaden dinlemenizi tavsiye ediyorum :)


Malzemeler:
2 su bardağı un
1 su bardağı nişasta
4/3 margarin
1 yumurta
kabartma tozu
tarçın
zencefil
kakao
bal
şeker hamuru


Yapılışı:
Bütün malzemeleri plastik bir kapta yoğurup 3 parçaya ayırıyoruz. Birinci parçaya tarçın ve zencefil, ikinciye kakao ilave edip tekrar yoğuruyoruz. Kalan üçüncü parçayı ben sade kullandım. Kalpli kalpli kalıplarla şekil verdiğim kurabiyeleri 180derecelik fırında 15dk pişirdim. Hafif soğuduktan sonra merdaneyle açıp yine kalpli kalıplarla kestiğim şeker hamurlarını bal yardımıyla kurabiyelerin üzerine sabitledim. Çeşitli figürlerle süslediğim kurabiyelerim sandığımdan da güzel oldu. İtiraf etmeliyim 6saatimi aldı ama görüntüye değdi :)

Sevgi dolu günler, afiyet olsun !

7 Şubat 2010 Pazar

Keçeden Broş


İkisini de çok sevdim ! (:

Keçeden Kolye

Sonunda bende keçeden birşeyler yapmaya başladım. Beyaz kazakla çok hoş durdu ! :)

Gül Kurabiye



Malzemeler:
1 paket margarin
1 su bardağı pudra şekeri
1 yumurta
Aldığı kadar nişasta
Kabartma tozu






Yapılışı:
Bütün malzemeleri plastik bir kapta yoğuruyoruz. Merdane yardımıyla açtığımız hamuru çay bardağıyla daire şeklinde kesiyoruz. Daha sonra kestiğimiz daireleri 4 er tane olacak şekilde üstüste diziyoruz. Rulo halinde sarıp ortadan kesip, tepsiye diziyoruz. 180 derecelik fırında pişmeye bırakıyoruz.


Afiyet Olsun !
Blog Widget by LinkWithin